Bir süredir görüşemediğiniz bir arkadaşınızla karşılaştığınızda kendilerinin “son gördüğümden beri ne kadar zayıflamışsın” demeleri, herhalde son yılların en değerli iltifatlarından birisi haline geldi.
İnce ve zayıf olmanın kutsandığı, çekici olmanın beden büyüklüğü ile ters orantılı olduğuna inanılan bir kültürün içinde yaşıyoruz. Pek çok insanın günlük hayatında en çok uğraştığı konuların başında, kilo vermek veya kilo almamaya çalışmak çabası geliyor. Sistem, kendisine gelen talebe göre hemen arzı da yaratıyor. Gün geçmiyor ki, mucize diyetler piyasaya sürülmesin. Kısa süre içinde tüm fazla kilolarınızdan kurtulacağınızı müjdeleyen diyet programları ve bunların sözcüleriyle, her gün gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında karşılaşıyoruz. Vaat edilen sonuçlar, pek çoğumuzun hayallerini süslüyor. Neredeyse aç yaşayarak başlanan diyetler, ya sürdürülemiyor veya kaybedilen tüm kilolar kısa süre sonra fazlasıyla geri alınıyor. Bunun sebebini “boğazını tutamamakta” veya “yeteri kadar disiplinli olmayı becerememekte” gören bireyler, kendilerini her gecen gün daha umutsuz ve daha mutsuz hissederek, durumlarını değiştirilemeyecek bir kader olarak algılamaya başlıyorlar. Kendilerine olan güvenlerini ve özsaygılarını zedeliyorlar.
Fakat hepsinin yanıldığı bir yer var…
Kilo vermek ve bu kiloyu koruyabilmek sadece diyet yapmak ve spor yapmak ile çözümlenebilecek bir olgu değil… Yemek yeme ve dolayısıyla kilolarımız ile olan ilişkimizde, beslenme programlarının düzenlenmesi ve düzenli egzersiz yapılması yüzeyselliğinin altına inemedikçe, bizleri yemek yemeye iten duygusal köklerimizi ve davranış kalıplarımızı tanımlayamaz ve sonu gelmez kilo verip sonra geri alma sarmallarının yorgun savaşçıları haline geliriz. Yıllardır bağımlılıklarla uğraşan bir hekim olarak, çok net ifade edebilirim ki, diğer tüm bağımlılık yapan maddeler gibi, yiyeceklerde, pek çok zaman duygusal acılarımızı örtmek veya azaltmak için kullanılabiliyor. Duygusal olarak kendimizi korumak veya aldırmamayı becermek için yemek yerken, aslında aynı anda bu eylemle kaygılarımızı arttırmanın ilk adımını atmış oluruz. Her birimiz çocukluk çağlarımızda farklı derecelerde duygusal acılarla mutlaka karşılaşırız.
Bu dönemler içinde anne ve babalarımızdan sevgi, ilgi ve yakınlık alabilmek, kendimizle ilgili olumlu duygular geliştirerek, kimliğimizi oluşturmamızı sağlar. Yaşam akışı içinde mutlaka çocukları için en iyiyi yapmaya ve oluşturmaya çalışan anne babalar, kendi duygusal hayatlarındaki zorluklar veya pratik günlük hayatlarının getirdiği uğraş ve yorgunluklar sebebiyle, duygusal olarak pek çok noktada çocukların ihtiyaçlarını tam karşılayamamış olabiliyorlar. Hatta bazılarımız çocukluk dönemlerinin bazı noktalarında daha şanssız olup, duygusal veya fiziksel olarak istismarlarla dahi karşılaşmış olabiliriz. Bugünkü yemek yeme kalıplarımız ile geçmişteki duygusal eksiklik veya acılarımız arasındaki bağlantıyı keşfedebilmek, sadece daha kolay kilo vererek bedenimizin hafiflemesini değil, ruhumuzdaki yüklerden kurtularak daha mutlu bir insan olabilmemizi de sağlayacaktır. Bambaşka sebeplerle bana başvurmuş ama aynı zamanda fazla kilo problemi de olan bireylerde, en çok karşılaştığım sorunlardan birisi duygusal geçmişlerini konuşmaya çalıştığım zamanlarda, hep başlangıçta bana bir “Alice Harikalar Diyarında” hikayesi anlatmaları olmuştur. Fakat ilerleyen seanslarla birlikte, geçmişte yok saydıkları acı deneyimlerin kendi üzerlerindeki duygusal yükleriyle yüzleşmeye başlamış ve bunun kendi günlük hayatlarına olumlu yansımalarını deneyimlemişlerdir. Duygusal geçmişteki yükler ile bugünkü kilo verememe veya verilen kiloları geri alma döngüleri arasındaki bağlantılar ile ilgili yüzlerce vaka anlatabilirim. Ama, genel olarak en sık gördüğüm sebep sonuç ilişkilerini özetlemeye çalışayım. Çocukluğunda kendilerini duyulmamış, farkına varılmamış veya sevilmemiş hissetmek kadar, kendisini çok kontrol altında tutulmuş veya yetersiz hissettirilmiş olmanın da bugünkü yemek yeme davranışlarında bağımlılık kalıplarını oluşturduğunu söyleyebilirim.
Diğer taraftan, eğer aile içinde kilo ile fazla uğraşılıyor ve bu konuda çocuğa kilo almaması veya vermesi gerektiği ile ilgili yoğun uğraşlar var ise anne ve babasına bir bedel kesmek isteyen çocuklar için bu bedelin nereden kesileceği ile ilgili adres gösterilmiş ve öğretilmiş olur. Bu çocuk, erişkin hayatında yemek yeme davranışlarındaki aşırılıkların temelleriyle yüzleşmedikçe, aynı davranışları tüm diyet ve egzersiz çabalarına rağmen sürdürmeye devam edecektir. Çocukluğunda çevresindekiler tarafından fiziksel şiddete uğrayan bir çocuk, kendini korumak adına daha da “büyümek” ve “kuvvetlenmek” için yemek yeme davranışlarının geçmişte nasıl oluştuğu ile yüzleşmedikçe, geçirdiği mide küçültme operasyonuna rağmen birkaç yıl içinde geri aldığı kilolar ile yaşadığı bunalım ile kendini çaresiz hissedebilecektir. Yeme bozukluğu olan insanlarda, buna aşırı yemek yiyenler kadar, anoreksiklerde dahildir, kendilerine ceza verme döngülerini sık gördüğümü not etmeliyim. Yemek yeme davranışlarını sağlıklı olmak veya beslenmek adına değil, kendilerine farkına varmadan hak gördükleri mutsuzluğu yaşatmak veya kontrol edemediği bir dünyada yaşarken çektiği kaygılara, kontrolü kendi elinde hissettiği tek eylem olan yemek yeme ile cevap verme çabasının kaçınılmaz sonuçlarını gözlemlemişimdir. Önce kendilerine yönelik nefretlerini yemek yeme halleri ile cezalandırdıktan sonra, kendileriyle ilgili korunmayı da yine yemek yeme davranışının arkasında bulmaya çalışmanın sonuçlarının hiçbir zaman başa çıkılamayan kilolar olacağını düşünmek çok zor olmasa gerek. Sağlıklı bir vücuda sahip olabilmek için; doğru beslenmek, yiyeceklerle sağlıklı bir ilişkiye sahip olmak ve yeterli miktarda fiziksel aktiviteye sahip olmak kadar, kendimizi ve duygusal geçmişimizi daha derin bir seviyede anlayabilmek de gereklidir. Nasıl ve neden yemek yediğimizin duygusal temellerini anlayabilmek ve açığa kavuşturmanın da önemini kavramak gerekir. Eğer sadece diyet ve egzersiz ile yeme davranışlarımızın değişmesini beklersek, yemek yiyerek kapamaya çalıştığımız duygularımız ortadan kalkmayacaktır.
Kendimizi sevememe, kendimiz ve vücudumuz ile olan memnuniyetsizlik döngülerine sebep olan faktörlerin ayrımına varabilmek gereklidir. Ancak böylece, bize zarar veren yeme davranışlarını ve yeme davranışımız ile reaksiyon ürettiğimiz sebepleri ortadan kaldırmayı becerebiliriz. Geçmişimizle hesaplaşmadan ve içimizde oluşan yüklerimizi bırakmadan, yeme davranışlarımızın değişmesini beklemek, daima bizi hayal kırıklığına götüren döngülerin sürmesine sebep olacaktır. Gerçekte kim olduğumuzu ve ne ile uğraştığımızı görebilmemiz, geçmişimizle hesabımızı kapatmamız, istek ve amaçlarımıza ulaşabilmemizin tek yoludur. İsteğimiz dışında bizi tekrar tekrar aynı davranış kalıplarına iten içsesimizi duyabilmek ve bunu değiştirmek, duygusal geçmişimizdeki yüklerden kurtulmaktan geçer. Bedenen ve ruhen sağlıklı olabilmenin başka bir yolu olmayacağını da hepimizin içine sindirmesi gerekmektedir.
Hemen bugün; bedenen hafiflemek için, ruhen hafiflemek gerektiğini anlamış olarak, tüm kısır döngülerinizi kırmaya, kendinizi anlamaya ve tanımlamaya çalışmak için, başka ve daha derin bir seviyede düşünmeye başlayın.
NUTRITION ISTANBUL 2. SAYI
Her Hakkı Saklıdır ©
İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge,marka ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Uzman Diyetisyen Samet YAĞLI’ya aittir. İşbu web sitesinin yapısı ve içeriği, sitede kullanılan her türlü görsel malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil,Samet YAĞLI’nın önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple işbu sitede yer alan bilgiler Samet YAĞLI’nın yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.