Yeme bozuklukları, insanın yemek yeme, kilo ve vücut görünüşüyle ilgili düşünce ve davranışlarındaki aşırı rahatsızlıklar olarak tanımlanmaktadır. Yeme davranışı bazen bağımlılık halini alır. Bu bir davranışsal sorundur. Buna yeme bağımlılığı veya patolojik yeme bozukluğu adını veriyoruz.
Patolojik yeme bozukluğu kişilerin beden şekli ve kilolarıyla ilgili takıntıları olmasına rağmen kontrollerini kaybederek sık sık fazla miktarlarda yemek yemeleridir. Bu bozukluğu olan kişiler streslerini, duygularını, ruhsal durumlarını yönetebilmek için sık sık yeme ataklarına yakalanırlar. Yeme bozukluklarının gelişiminde hepsinde benzer nedenler görülür. Bir yeme bozukluğu döngüsü sıkıntı, tatminsizlik, kızgınlık, sinirlilik, üzüntü gibi olumsuz duygularla başlar. Genelde bu olumsuz duyguların kaynağı depresyon, kişilik bozuklukları, kişinin yaşamındaki üzücü olaylar ve diğer psikolojik sorunlardır. Zamanla kişinin takıntılı yeme davranışları zihinsel ve fiziksel sağlığını etkilemeye, normal, sağlıklı bir yaşam sürme kabiliyetini engellemeye başlar.
Tarihler boyu insanoğlunun, özellikle kadınların en önemli psikolojik ve beslenme sorunu yeme bozukluğudur. Scripps Araştırma Enstitüsü, Mart 2010 yılında bir araştırma sonucunda, pastırma, sosis, çikolata ve cheesecakeden oluşan yağ ve şeker oranı yüksek gıdalarla beslenen farelerde resmen yeme bağımlılığı oluştuğunu tespit edilmiştir. Bunun daha ilginç olan yanı uyuşturucu bağımlılığı ile aynı belirtileri gösteriyor olmasıdır.
Yeme bozuklukları, kişiyi takıntılı ve olumsuz düşünce ve davranışlarla tüketir. Kişinin aile üyeleriyle, sevdikleriyle ve hayatla olan ilişkilerini etkiler. İnsanlar yeterli beslenmezlerse, devamlı olarak yemek yemeyi düşünürler, hatta bazen yemek hakkında hayal bile kurarlar. Bu insanlar kendilerini depresif, yalnız ve yorgun hissederler. Başkalarının onlara yemek yedirmek için baskı kuracağını düşündükleri için ilişki kurmaktan kaçınırlar.
Fiziksel olarak kendilerini tükenmiş hissederler ve yeme bozukluğu davranışlarında bulunmaya kendilerini mecbur hissederler. Yeme bozukluklarının şiddeti, hafiften hayati tehlikeye kadar değişmesine rağmen genellikle bu rahatsızlık kendiliğinden yok olmaz. Besinlere karşı aşırı istek ve iştah duygusunun birçok sebebi olabilir. Ancak sonuca bakıldığında bazı kontrol edilemeyen hormonsal durumlar dışında iştahın istenen düzeyde tutulması kişinin elindedir. Patolojik yeme bozukluğu olan kişilerde diyet ile birlikte davranış değişikliği tedavisi gereklidir. Psikolojik açıdan bu durumu şöyle özetleyebiliriz. Beynimiz ağır tahrik altında kaldığında daha önce keşfetmiş olduğu rahatlama yöntemlerinin üstüne daha fazla gidiyor. Çünkü güzel koku ve tat içeren gıdalar haz duygusu yaratıyor.
Nereden kaynaklanır?
Yeme davranışının okul öncesi dönemin sonlarına doğru tamamlandığı tahmin edilmektedir. Bu dönemde meydana gelen özellikle de ilişkisel travma ve takılmaların yeme davranışında sorunlar yarattığı öncüler tarafından kabul edilmektedir. Freud, beslenme içgüdüsünün bozulmasının bireyin cinsel uyarılma ile başa çıkamamasına bağlı olduğuna ifade etmektedir. Erken çocukluk döneminde ebeveynler ya da bakım veren kişilerle yaşanan ilişkisel sorunların kendiliğe dair yetersizlik duygusu ve anksiyete yarattığı; bu anksiyeteyi azaltmak için kişinin bir başa çıkma yöntemi olarak yeme davranışına yöneldiği düşünülmektedir.
Çocuklukta bazı duygularla başa çıkmak için yemenin haz veren duygularını öğrendiğinizde, yetişkin yaşamın artan duygu çeşitliliği ve mücadele alanları karşısında savunmasız hissederek yeme davranışına otomatik olarak yönelmeniz kaçınılmazdır. Üstelik , yemek yiyerek rahatlayabileceğini düşünen kişiler, yoğun duygular karşısında atıştırma eğilimi daha fazla sergilemektedir. Ancak erken çocukluk dönemi travmaları ve duygularla başa çıkmak için yiyecekleri kötüye kullanma tek başına yeme davranışındaki bozulmayı açıklamaz.
Obezite ile ilişkisi
Çok daha önemli konulardan bir tanesi obezite artışıyla tıkınırcasına yeme arasında güçlü bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Obez yetişkinler arasında tıkınırcasına yeme yaygınlığı yüksektir. Yiyeceklerini normalden daha fazla kısıtlamaya ve yemeyi kontrol etmeye çalışan obez kişilerin bu çabaları tıkınırcasına yemek yeme ile sonuçlanabilir. Obez bireyler, yemeye aşırı bir motivasyonel dürtü ile yönelmekte, planladıklarından daha fazla yemekte ve sıklıkla aşırı yemeyi kontrol altına almaya çalışıp başarısız olmaktadır.
Obeziteyi önleme ve geri döndürmeyi amaçlayan tedavilerin başarı oranlarının düşük olması, bu durumun yalnız metabolik değil, davranışsal bir bozukluk olduğu görüşünü desteklemektedir. Bu benzerlikten yola çıkılarak, 2009 yılında, DSM–IV madde bağımlılığı kriterlerinin, aşırı yeme davranışına uyarlanması ile yeme bağımlılığının değerlendirilebileceği bir ölçek (YFASYaleFoodAddictionScale- Yale Yeme Bağımlılığı Ölçeği) geliştirilmiştir. Klinik çalışmalarda obez bireylerde yeme bağımlılığı yaygınlığının %17’den %52’ye kadar çıktığı gözlemlenmiştir. Bu bilgiler ışığında günümüz yaşantısında insanların toplumsal sorunlar karşısında ve beşeri ilişkilerdeki travmatik durumlarından ötürü daha fazla yeme bozukluğu yaşadığı tespit edilmektedir. En çok karşımıza çıkan durum stres kökenli olsa da yeme bağımlılığının bir çok alt nedeni vardır. ’’Yeme bozukluğu’’ ile ‘’Yeme bağımlılığı’’ arasındaki farkı karıştırmak bizi daha da depresif bir sürece sokabilir.
Peki kendimizi nasıl gözden geçirmeliyiz? Yeme bağımlısı mıyız?
Gün içersinde aralıksız yemek düşünüyorsak; Örneğin sabah kahvaltısından sonra bir sonraki öğünden önce ara öğünü bile bekleyemiyorsak, biriyle sohbet ederken yemekleri hayal ediyorsak, yürürken, çalışırken, konuşurken kısacası günlük hayattaki faaliyetlerimizin içinde aklımız hep yemek hayalinde ise evet yeme bağımlısıyız demektir. Yeme bağımlılığı, toplum tarafından pek dikkate alınmaz. Hatta yemeyi seviyor gibi söylemler ile karşılaşırız. Halbuki hayati tehlike arz eden durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu nedenle, yeme bağımlılığı ciddiye alınarak uzman diyetisyen, psikiyatris ve psikologun ortak çalışmaları gereken bir konudur. Ruhsal ve fiziksel sağlığın arasındaki ayrılmaz bütünleşik bağı gösteren bir travmadır. Fiziksel sağlığın sürekli olabilmesi için ruhsal durumun da düzeltilmesi gerekir, aynı durum tersi için de geçerlidir.
Nutrition İstanbul Dergisi 6.sayı
Her Hakkı Saklıdır ©
İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge,marka ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Samet YAĞLI’ya aittir. İşbu web sitesinin yapısı ve içeriği, sitede kullanılan her türlü görsel malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil,Samet YAĞLI’nın önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple işbu sitede yer alan bilgiler Samet YAĞLI’nın yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.